Monday, March 03, 2008

Türkiye ve Yeşiller

Haluk Şahin

Radikal, 20/10/2004

Tamam, Avrupa Parlamentosu Yeşiller Grubu'nun şu kritik dönemde İstanbul'da toplantı yapmasından çok memnunuz da, Türkiye'de Yeşil hareketinin bu kadar zayıf olmasını ne yapacağız? Türkiye'de güçlü bir Yeşil hareketi, hatta Meclis'te temsil edilmiş bir Yeşiller Partisi olsaydı bu toplantı çok daha anlamlı olmaz mıydı?
Yeşiller bu toplantıyı İstanbul'da yapmakla, yani Türkiye'yi Avrupa'nın bir parçası olarak gördüklerini simgesel bir biçimde ilan etmekle, Avrupa'nın çürümüş siyasal elitlerine iyi bir ders veriyorlar. O korku tüccarlarına, o hortlaklar dansı koreografları, siyasetin ilkelere dayanan bir etkinlik alanı olması gerektiğini ve içinde hâlâ idealizme yer bulunduğunu hatırlatıyorlar. Le Figaro gibi gazetelerde 'Türk Zehiri' başlıklı siyanürlü başyazıları okuduktan sonra artan mide bulantımız, Daniel-Cohn Bandit gibi delifişeklerin Türkiye savunusuyla biraz olsun yatışıyor. Birileri kendilerini Avrupa adına konuşuyor sanıyorlarsa da, Avrupa'nın yeknasak bir bütün olmadığını hatırlıyoruz.
Gelin görün ki, Türk siyasal yelpazesinde bir Yeşiller Partisi bulunmuyor. Oysa dünyanın 100'ü aşkın ülkesinde irili ufaklı Yeşil partiler var. Avrupa'nın 29 ülkesinde 32 Yeşiller Partisi faaliyet gösteriyor. Avrupalı Yeşiller son Avrupa Parlamentosu seçimlerinde tek bir parti olarak mücadele ettiler ve Avrupa Parlamentosu'na 42 milletvekili soktular. Türkiye'nin AB üyeliğini en gönülden savunanlar onlar bugün; tıpkı dün Türkiye'deki insan hakları ihlallerini en yüksek sesle eleştirenler onlar olduğu gibi...
Almanya Dışişleri Bakanı Joshcka Fischer'in partisi Die Grünen, Avrupa Yeşil partilerinin en güçlüsü sayılıyor. Bu hareket içinde Cem Özdemir gibi Türk kökenli politikacılar da etkili olabiliyorlar. Zaten Avrupa'da Türklerin kendilerini insanları içinde en rahat hissettikleri partinin Yeşiller olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü bu hareket ırkçılığı en büyük ayıp sayıyor, insanları saç rengine ya da aksanına göre değerlendirmiyor.
Siyasette idealizmden söz ettim. Yeşil hareketinin kökleri 1960'ların sonlarında kurulu düzene başkaldıran idealist gençlere dayanıyor. Şu narin gezegeni bir yandan vahşi bir hırsla sömürüp tüketirken, öte yandan adım adım nükleer bir felakete doğru sürükleyen güç sahiplerine karşı yürütülen mücadele bir süre sonra sistem tarafından pörsütüldü ya da satın alındı, ama geriye bir çekirdek kaldı. Yeşiller işte o çekirdekten filizlendi.
Ne yazık ki, her şeyin maddi kıstaslarla ölçüldüğü şu çağda onların büyüme potansiyelini sınırlayan da aynı şey: idealizm. Aldıkları oylar pek az yerde yüzde 10'u geçiyor. Ancak gene de, etkili olabiliyorlar. Söyleyecek yeni bir şeyi olmayan kurulu düzen partileri onların programlarını yağmalıyor, kimi maddelerini kendi gündemlerine alıyor ya da almış gibi yapıyor...
Yeşillerin insana ve doğaya saygıya dayanan gündemi Türkiye için de büyük önem taşıyor.
Çünkü Yeşillerin çalışmaları seçimden seçime bir şey değil. Onlara her gün yapacak iş var. Türkiye'de güçlü bir Yeşiller Partisi olsaydı Gelibolu Yarımadası'nın güzelim ormanları bir kez daha kül olup gider miydi? İstanbul'dan yola çıkan o beton pençeli canavar Marmara, Ege ve Akdeniz kıyılarını bu kadar acımasızca mahvedebilir miydi? Bu türden soruları çok artırabiliriz...
Avrupalı Yeşilleri bu gibi konularda da dikkatle dinlemeliyiz. AB içindeki dürüst tutumlarıyla bunu hak ettiler.

No comments: